Güzel Sanatlar mezunu olan, Türkiye’nin tek çini
mürekkebi ressamı Pınar Tınç’ın hayatının büyük
bölümünü, kariyerini ve sanatını doğduğu Bozcaada
etkiler. Eserlerinde ada, doğa, deniz, bitki örtüsü,
kuşlar, gece ve gündüz temalarını işleyen Tınç, Fransa,
Almanya ve Türkiye de, özellikle Paris, Cannes ve
Nice de çok sayıda sergi, sanat fuarlarına katılır.
2011 yılında, Güney Yarım Küre’de, Fransa’ya bağlı La
Réunion adasına geldiğinde ise Güney Hint Okyanusyası
kültürü ile tanışır. Afrika, Hindistan ve Okyanusya
kültürlerin bir karışımı olan, o kültürlerin destanlarını,
mitolojilerini ve hikayelerini anlatan motifleri
eserlerinde kullanmaya başlar. Renkli çini mürekkepleri
ile geliştirdiği tekniğiyle o dönemden beri rengarenk ve
derin hikayeleri tuvaline taşır
Hikayeleri zenginleştikçe kullandığı temalar da
çeşitlenen Pınar Tınç, son dönemde kadın, çocuk, aile
konularına yoğunlaşır. Ayrıca Okyanusya doğasının
zengin bitki örtüsü ile hayvan türlerine, ışığına, enerji
dolu coğrafyasına resimlerinde yer verir. Büyük boy
tuvallerde anlatmak istediği duygu ve düşünceleri net
şekilde iletebildiğini görünce büyük ölçülerde çalışmaya
başlar.
REUNION’A DÖNÜŞ
Pınar Tınç ister Bozcaada’dan ister La Reunion’dan
olsun, eserlerinde daima ada esintileri taşır. Adanın
izolasyon duygusunun renkli bir doğa ve yerel
hikayelerle bir araya geldiği tablolar artık Pınar Tınç’ın
imzası haline gelmiştir. Ressam 2011’de taşınıp 2018’e
kadar yaşadığı Reunion adasına bir kez daha bir sergiyle
geri dönüyor. 2014 te bu adada sanatseverlerle
buluşturduğu Adaların Renkleri& sergisinden tam 8 yıl
sonra bu kez Adaların Rüyaları’ sergisini aynı galeride
26 Mart’ta açıyor.
Bu sergiden hemen sonra ise köklerine geri dönüyor ve
kendi ülkesinde ‘Hayatın Renkleri’ adlı sergisini 14
Mayıs’ta açıyor. ‘Hayatın Renkleri’ Arnavutköy Art
Gallery’de sanatseverlerle buluşacak.
İç dünyasını eserlerinde her detayıyla yansıtan Tınç,
resim yapma deneyimini şu cümlelerle özetliyor:
"İçinde kaybolduğum ama çizerken var olduğum,
kağıtla fırçayla boyayla çizgilerle bir bütün olup içinde
kayıp gittiğim, kendim olduğum ben olduğum; ruhumu
özgür bırakabildiğim, zamanın içine girip, onunla
aktığımı hissettiğim, evrenin bir parçası ve kendisi olup
özgür bir ruha dönüştüğüm, kısa ama o derin anlar için
resim yapmaya devam ediyorum. Belki dünya
tamamıyla bir göz aldatmacası, bir göz aldanması;
resim yaparken bu benim umurumda değil. Çünkü
aldatmacaysa her şey, yaptığım resim öyle değil.
Gözüm, ruhum ve elimle çizdiğim, gerçek; içinde
yaşadığım dünya ne olursa olsun, içimde yaşadığım
dünya benim resimlerimde, benim gerçeğim."