İlham veren sohbetlere ev sahipliği yapan Esra Oflaz Güvenkaya, "Senin Mucizen"de bu hafta Kayıp Şehir’in Duygu’su, Ulan İstanbul’un Umay’ı, Paramparça’nın Nezaket’i Ayta Sözeri’yi konuk ediyor.
Çok güzel bir çocukluk geçirdiğini söyleyen Ayta Sözeri, "Herkes çok kötü bir çocukluk geçirdiğimi düşünüyor. Çocukların şu an yaşayamadığı çocukluğu yaşadım. Bilgisayar ve telefonda vakit geçirmek yerine arkadaşımlaydım. Çocukluğum Almanya’da geçti, sonra ailem burada okumam gerektiğini düşünerek kesin dönüş yaptık ve İzmir’e yerleştik. Çocukluğumda hep şarkıcı olmanın hayalini kurardım. Ortaokulda koroya katılmaya karar verdim ve bana ‘bu sesle mi koroya katılacaksın’ dediler. Hayallerim yıkıldı diye düşünürken tiyatro koluna girip tiyatrocu olmaya karar verdim" dedi.
"Ruhum Bir Bedenin İçerisine Hapsedilmiş Gibiydi"
Çocukluk yıllarından sonra zorlu bir sürece girdiğini anlatan Sözeri, "Bir bedenin içerisine hapsedilmiş gibiydi ruhum. O bedenin içerisinde nasıl yaşayacaktım bilemiyorum. Komşunun kızıyla aynı çocuğa baktığımı fark edince doğru bir bedenin içinde olmadığımı anladım. Ama internet yok, halk kütüphanesine gidip bana transseksüellik ile ilgili kitap ver diyemezsin zaten yoktu. Kendini tanıyabilmek için kendin gibi olan insanları bulman gerekiyor. Bu süreçten geçerken de acıklı şeyler yaşıyorsun, ne olduğunu anlayamıyorsun. Annemden yardım istedim. O da nasıl yardım edeceğimi bilmiyorum deyip benden izin isteyip ablama anlattı ve sonra birçok psikoloğa gittik. Gittiğimiz bir psikolog anneme şunu dedi: ‘çok zeki bir çocuğunuz var ileride başarılı da olacak, evet seçtiği hayat zor ama hazır olun kadın olacak. Bu yaşananları annemle gizli tutmaya çalışıyorduk. Erkek olarak doğanların omuzlarında rütbelerinin olduğu bir mahallede yaşıyordum. Babam kahvede konuşulanları duymuş ve bana bu doğru mu diye sordu. Ben büyük bir şok yaşadım ve doğru dedim. Çok büyük bir cesaretti benimkisi çünkü babam çok kaba bir insandı ama bu soruyu kibar bir ifadeyle sordu. Sonrasında ise şöyle bir konuşma yaptı: Seni çok iyi yetiştirdiğimi düşünüyorum, eğer şuan Almanya’da yaşıyor olsaydık sana bakmak zorunda bile değildim. 18 yaşındasın, mahalleyi biliyorsun, çevreyi biliyorsun evlenecek bir kızım var, o yüzden evden ayrılmanı istiyorum’ dedi. Beni böylelikle kibarca evden kovdu. Ben de bir arkadaşımın yanına taşındım, okumaya devam ettim. Kasiyerlik yaptım. Bir doğum günü partisinde dans ettim ve dediler ki ne kadar güzel dans ediyorsun, bayramda çıkar mısınız dediler, benim kostümüm yok bir şeyim yok şaşırdım, oradan öyle başladı ve bir gün solist gelmedi ben söyledim, patron dedi ki bundan sonra sen şarkı söylüyorsun"
"Hayatımın En Güzel Şokunu Levent Kırca Tiyatrosu’ndan Arandığım Zaman Yaşadım"
Albüm yapmak istediğinde başına gelen zorluklarla nasıl mücadele ettiğini de anlatan Sözeri, "Hiçbir zaman inandığım şeyden vazgeçmedim. Hatta daha önce bile albüm yapabilirdim ama görüntümden vazgeçmemi ve başka türlü gözükmemi istediler ama dedim bu benim sahnede kullandığım bir kostüm değil ki, bu benim var oluşum bu benim kimliğim. Bana kimliğimden vazgeçmemi nasıl teklif edersiniz dedim. Ben bunlarla mücadele ederken tesadüf eseri Ahu Tuğba’nın vokalisti oldum. Çok güzeldi o dönem. Hayatımın en güzel şokunu ise Levent Kırca Tiyatrosu’ndan beni aradıkları zaman yaşadım. Beni çağırdıklarını öğrenince inanamadım. İlk oynadığım rol şöhret olmak isteyen bir kızın müzik hocasıydı. Levent Kırca benim sahnedeki ışığımı Greta Garbo’ya benzetti.
Bodrum’da şarkı söylerken keşfedilme hikayesini de Senin Mucizen’de anlatan Sözeri, Boncuk Bey tarafından nasıl fark edildiğini şöyle anlattı: ""Bir gün yine sahnedeyim, bir restoran sahibi geçerken benim sesimi duyuyor, çok beğeniyor ve bir kart yolluyor. Kartın arkasında ‘Anılar’ şarkısını biliyor musun? Biliyorsan seni İstanbul’a alacağım yazıyor. İstanbul maceram işte böyle başladı."
Yorumlar (0)